GERÇEKTEN DE ZOR ZAMANDA MIYIZ? 10/07/2009 CUMA-YÜREĞİR/ADANA
Gazete,dergi ve radyo ile tanıştığımızdan buyana hep: “Türkiye zor bir dönemeçten geçiyor.Bugün her günden daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var” gibi demeçleri bir yandan gazetelerden okurduk,diğer taraftan da radyolardan duyardık.” Daha sonra hayatımıza Televizyon girdi.Aynı demeçleri televizyonlarda da duyar olduk.İktidarda olanlar hep mevcut durumda şikayet ederlerdi.Kendi kendime; “-Bre adam sen iktidardasın! İktidar şikayet mercii değil,çare bulma mercii” derdim.
Yaşımız ilerleyip te okudukça anladım ki gerçekten Türkiye göründüğü gibi bir ülke değilmiş.Yani Türkiye ne laik,ne demokratik ne de sosyal bir hukuk devleti değilmiş.Türkiye egemen güçlerin karanlık odalarda dikta edilerek idare edilen bir ülke imiş.Görünüş itibarıyla anayasamızın 2.maddesinin sonunda belirtilen demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti kağıt üzerinde mevcut.Ama gel gör ki uygulama söz konusu olunca;kazın ayağı hiç de öyle sanıldığı gibi olmadığı ortaya çıkıyor.Şu an mevcut uygulamaya göre Genelkurmay başkanlığı Başbakanlığa bağlı.Ama her nedense 2002 yılına gelene kadar hatta 2007 yılının sonuna kadar Genelkurmay başkanlığı hep emri altında çalıştığı Başbakanlığa veya diğer bakanlara emir veren kurum olmuştur.Emir vermekle yetinmemiş,bugüne kadar iki ihtilal,bir muhtıra,bir Postmodern darbe ile bir de E muhtıra vermiştir.
Son olarak mecliste geçen bir kanun maddesine göre; “görev başındayken suç işleyen askeri personelin sivil mahkemelerde yargılanması” ile ilgili madde üzerinde başta Genelkurmay olmak üzere,ana muhalefetle beraber sözde askere karşı bir ASİMETRİK PSİKOLOJİK HAREKET YAPILMAKTA İMİŞ. Peyde peh.Duyda inanma(!).Fazla uzaklara gitmeden şöyle 12-15 sene geriye gittiğimizde Askerin mi,yoksa sivillerin mi? Asimetrik Psikolojik Hareket Yaptıklarını görürüz.İşte canlı ve taze örnekler:
Asıl hükümete ve millete asimetrik psikolojik harekât yapmaktan Batı Çalışma Grubu'nu kuranlar, izin verenler yargılanmalı.Andızların hesabı soruldu mu?
İsmail Hakkı Karadayı yargılanmalı. Çevik Bir yargılanmalı.
Bakınız, asker hiçbir zaman siyasetçiye saygılı davranmadı. Çünkü kendisini her zaman onlardan üstün görüyor ve gerektiğinde alaşağı ederiz diye bakıyordu.
Parlamento muhabiri iken Doğan Güreş'e Özal zamanında Necip Torumtay'ın istifa sebebini sormuş. O da Şöyle demiş:
"Torumtay duygusal bir adamdı. Özal bir kararname göndermişti. O da gururuna yediremedi istifa etti..."
Peki siz olsanız ne yapardınız: "Kararnameyi yırtar, geri gönderir ve yeniden yazın derdim" dedi.
Çevik Bir Paşa İçişleri Bakanı Meral Akşener'e "Seni bakanlığın önünde kazığa oturturum" demişti.
Siz halkın kahir ekseriyetle seçtiği bir başbakanı uyduruk mahkemelerle asmış bir geleneği temsil ediyorsunuz.
Dolayısıyla güveni hak ediyor musunuz?Siz Emniyet İstihbarat Daire Başkanı'nı darbeyi rapor etti diye yargıladınız.Nasıl güvensin size millet!
Başbakanlığa bağlı bir kurum olmasına rağmen her nedense Genelkurmay bugüne kadar tahterevallinin hep ağır tarafı olmuştur.Hukuk devletinde kuvvetliler değil,haklılar güçlü olur.Ama gerek içinde bulunduğumuz şu dünyamızda gerekse memleketimizde hep güçlüler haklı addedilmiştir.Çarpıklık sadece Genelkurmay değil.Devletin diğer kurumları da böyle çarpık bir yapılanma içerisindedir.En büyük çarpıklıkta bütün bu çarpıklıkları düzeltecek olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile Anayasa mahkemesinde görülmüştür.Bu kurumlar et-tuz misalidir.Yani et kokarsa tuzlarız da,tuz kokarsa ne yaparız,hikayesi.
Bu millet Kurtuluş savaşını hep beraber yaptı ama Cumhuriyeti belli bir egemen zümre kurdu.Onun içinde kendi aleyhlerine olacak veya olabilecek bütün düzenlemelere birer kılıf bulmuşlardır.Mesela 1982 Anayasasındaki mevcut geçici 15.madde.Mesela hukuk alanındaki yanlışları kamuflaj eden; “-Şeriatın kestiği parmak acımaz.Mahkemeler bağımsızdır,kararlarına itiraz edilmez.”gibi klişeleşmiş cümleler.Mahkemeler bağımsız olabilirde o mahkemelerde görev yapan hakimlerde bağımsız mı acaba? Geçtiğimiz hafta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, hesaplarında trilyonluk usulsüzlükler gerçekleştiren Cumhuriyet Halk Partisi hakkında dava açması en çok konuşulan gündem maddelerinden biriydi.
Anayasa Mahkemesi’nin incelediği hesaplarda belirlenen yaklaşık 1 trilyonluk usulsüzlük üzerine Başsavcılığın sadece usulsüzlük yapılan dönemlerde (1998, 2004, 2005, 2006) görev yapmış olan eski Saymanı Mahmut Yıldız, eski Muhasebe Müdürü Ertuğrul Kaya ve Muhasebe Görevlisi Ersin Şenol hakkında dava açması Türkiye’de kime nasıl muamele edildiğinin en açık göstergesiydi.
Zira, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve Genel Sekreteri Önder Sav’ın davadan muaf tutulmaları, Refah Partisi hakkında açılan trilyonluk davasındaki uygulamayı hatırlattı.
O dönemde başta Genel Başkan Necmettin Erbakan olmak üzere partinin 76 il başkanı hakkında dava açılmıştı. Bu davada, Erbakan ve arkadaşlarına hem siyasi yasak getirildi hem de hapis cezası verildi.
Tüm harcamalarını belgelemelerine rağmen, elitist egemenler tarafından haksız ve hukuksuz bir şekilde Erbakan ve arkadaşlarına verilen ceza, yüzyıldan fazla bir süredir halka karşı verilen savaşın geldiği son noktaydı. Bugün benzeri bir olayda CHP liderinin davanın dışında bırakılması şaşırılacak bir durum değildir. Baykal ile aynı yasakçı düşünceyi paylaşanların, elbette hakkında dava açması düşünülemez. Hukukun sadece yasakçı güruhun lehine çalıştığı bu ülkede Ergenekon rejimi sona erdiğinde, o zaman gerçek anlamda hukuk devleti de herkese eşit muamele edebilecektir.
Ergenekon hukukunun aynı görüşte olmasından dolayı CHP ve avukat liderine geçtiği bu kıyağın yanında, ilk defa Vakit gazetesinin ortaya çıkardığı CHP'nin trilyonluk naylon fatura yolsuzluğu iddiasıyla ilgili davadan ise henüz bir sonuç çıkmaması da düşündürücü. Bakalım Ergenekon hukuku siyasi uzantısı CHP’nin bu naylonu karşısında nasıl bir tavır takınacak hep birlikte göreceğiz…
Sözde Türkiye’nin en saygın ve en güvenilir mahkemesinde iki tane aynı sahne ama farklı sonuç.Şimdi kim kalkıpta bana:-Türkiye’deki mahkemeler tarafsızdır,mahkeme kararlarlarına itiraz edilmez,uyulur diyebilir.Dese bile kimi inandırabilir.Ben inanmıyorum.Birileri beni inandırsın.Ya da adam gibi karar versinler ki ben de inanayım.
İşte bu iki örnekte görüldüğü gibi memleketimizdeki mahkemeler maalesef ve maatessüf ki tarafsız değiller.Ben tarafsız olmadıklarını yukarıdaki iki örnekle belgeledim.Birisi de tarafsız olduklarını iki belge ile açıklasın.Aydınlarımızın gizli ajandası olduğu gibi maalesef mahkemelerimizin de gizli ajandaları olduğu böylece ortaya çıkmış oluyor.Hani bazıları niyet okuyuculuk yaparak birşeyler söylemeye çalışır.Ama burda niyet okumayı gerektirecek herhangi bir durum yok.Çünkü herşey çok açık ve net bir şekilde görülüyor.Gerisi hep laf-ı güzaf ve saire yani.Adalet yine bir başka bahara kaldı.Et kokarsa tuzlarız.Ya tuz kokarsa ne yaparız.Yani şu anda adalet mekanizmasında tuz koktu.
Bir ülke düşününki o ülkede seçimle işbaşına gelen Başbakan’a,atanmışlar tarafından onlarca suikast düzenlensin.Bu suikastı düzenleyenlerin başında da askerler olsun.Ve bu askerlerin yargılanması yapılmasın.Neden?Efendim bizler Genelkurmay Başkanlığı olarak İç hizmet Yönetmeliğinin 35.maddesine dayanarak bunları yapıyoruz.Sayın Başbakan’ın en başta bu yönetmeliği değiştirmeni istiyorum.Gerçi hukuk devletinde yasa,tüzük,tamim ve yönetmelikler anayasaya dayanmalıdır.Gerçi haberi olan var mı bilmem? Ama bizim de anayasamızın 11.Maddesinde: “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” Bence Genelkurmay Başkanlığının İç hizmet Yönetmeliğinin 35.maddesi anayasamızın 11.maddesine aykırı.
Bütün bu olup bitenlere bakınca;İnsaf ve iz’an ehli olanlar bu iktidarın gerçekten zor bir durumda geçtiğini düşünerek onlara maddi ve manevi desteğini esirgemez.